Gezi

 

Banu Erkmen  

Bursa


Bursa'da zaman Kulağımda Ahmet Hamdi Tanpınar’ın mısraları ile yeşili ve tarihi kucaklamak için Bursa’ya yaptığım bu kaçıncı yolculuk? Her seferinde doyamadan döndüğüm, yosunlaşmış taşlarına dokunduğumda tarihi iliklerime kadar hissettiğim,Orhan Gazilerle, Yıldırım Beyazıt’larla yaşadığım serin şehir...


Bursa’da eski bir camii avlusu,
Küçük şadırvanda şakırdayan su,
Orhan zamanından kalma bir duvar.....
Onunla bir yaşta ihtiyar çınar
Eliyor dört yana sakin bir günü.
Bir rüyadan arta kalmanın hüznü
İçinden gülüyor bana derinden.
Yüzlerce çeşmenin serinliğinden
Ovanın yeşili göğün mavisi
Ve mimarilerin en ilahisi.


Kulağımda Ahmet Hamdi Tanpınar’ın mısraları ile yeşili ve tarihi kucaklamak için Bursa’ya yaptığım bu kaçıncı yolculuk? Her seferinde doyamadan döndüğüm, yosunlaşmış taşlarına dokunduğumda tarihi iliklerime kadar hissettiğim,Orhan Gazilerle, Yıldırım Beyazıt’larla yaşadığım serin şehir... Rastladığım her şadırvanında yüzümü yıkadığım, her çeşmesinden suyunu içtiğim, şıkır, şıkır su melodilerini yaşlı çınarların gövdelerine dayanıp dinlediğim, erken Osmanlı mimarisini en güzel koruyan vefalı dost Bursa.. Her ne kadar sen bazılarınca sadece kışın eğlence mekânı olarak hatırlansan da bizler için servilerin, güllerin, çeşmelerin, camilerin,türbelerin, su sesin ve kanat şakırdatılarınla yüzlerce yılın şanlı, canlı tarihisin..

M.Ö. 5000 den beri yerleşime sahne olan Bursa antik dönemde Uludağ’ın kuzeybatı eteklerinde kuruludur. Bu bereketli topraklar tarihte hamam ve ılıcaları ve bunlar üzerine kurulan mimari yapıları ile ünlendi. Günümüzde de bu haklı şöhretini sürdüren Bursa, 1299 yılından itibaren Osmanlılar bölgeye egemen olmaya başlayınca Prusias olan adı zamanla Türkçeleşmeye başladı, 6 Nisan 1326 tarihinde Orhan bey tarafından fethedildikten sonra da Bursa oldu. Fetihten sonra Osmanlı Devleti’nin merkezi olan Bursa, başşehir olması nedeniyle sultanların çok ihtimam gösterdiği, bu ilginin mahzarı olarak ta pek çok tarihi eserin sahibi oldu. Bursa başşehir olma sıfatını kaybettikten sonra bile Osmanlı Devleti padişahları ilgilerini Bursa’dan asla esirgemediler, bir kültür ve ticaret merkezi olmasını sağladılar. Mineral bakımından zengin su kaynaklarına sahip olan Bursa, zengin bitki örtüsüyle ayrıca ‘’Yeşil Bursa’’ olarak da tanındı.

Bursa’nın en merkezi yerinde Yıldırım semtinden başladığımız gezimizde ilk durak Yıldırım Beyazıt Külliyesi olup, cami, medrese, türbe ve bir darüşşifa’ dan teşekkül eder. Darüşşifa ilk Osmanlı hastahanesi olma özelliğini de taşır.

Emirsultan mezarlığı yanında, servi ve çınarların arasında, gördüğü tamirler nedeniyle yapıldığı günlerden günümüze bir şey kalmayan, buna rağmen mistik havasını koruyan Emirsultan Camii de Yıldırım Beyazıt’ın kızı Hundi Fatma Hatun tarafından eşi adına yaptırılmıştır. Sizler de bizim yaptığımızı yapın camii girişinde ki çeşmeden bir dilek tutarak 7 yudum su için. Bu arada kabirlerinde yatan ecdadımızı da ziyaret etmeyi unutmayın.

Çelebi Sultan Mehmet tarafından yaptırılan, Bursa’nın mimari simgesi Yeşil Türbe’de adıyla anılan semtinde; Yeşil Camii ile karşı karşıya kapılarını açmış, bizi içeri davet ediyor. Sekizgen olan türbe günümüze ulaşan en muhteşem çinili mihraba sahiptir. İç ve dış cephesi yeşile bakan turkuaz çinilerle kaplı olup, I.Mehmet ile ailesine ait 9 sanduka ebedi istirahatlarında yatmaktadır. Çelebi Sultan Mehmet’in çinilerle kaplı sandukası benzersiz olup üzeri kabartma sülüs celisi ile yazılıdır. Tamamen kesme taş ve mermer ile inşa edilen T planlı Yeşil Camii ise zengin süslemelerle ve yazılarla kaplıdır. Yemyeşil ağaçlar arasında serin Yeşil Medrese günümüzde Türk İslam Eserleri Müzesi olarak kullanılmakta olup, içindeki çini, seramik, el işler ve zamanın giysileri sergilenmekte, koridorlarında sizi tarihin uzun yollarında gezdirmekte.

Bursa’nın en eski camilerinden Selçuklu mimari yapısındaki Orhan Camiini de ziyaret ettikten sonra, kentin bence kalbinin attığı yere Koza han’a gidiyoruz. Bursa ipekçiliğinin merkezi olan Koza Han; hemen Koza Parkı’nın kenarında kare biçiminde 2 katlı bir han. Bursa Kapalı çarşısı, İpek Han, Emir Han, Fidan Han, Koza Han hepsi birbirine yakın. Koza Han’ın ortasında geniş bir avlu, avlunun ortasında tarihi sekizgen bir mescit var. 8 köşesinde bir de ortasında ayağı olan mescidin alt kısmı ise şadırvan. Koşarak merdivenlerden mescide çıkıp, sessizce ibadet edenleri rahatsız etmeden ziyaretimizi tamamlayıp, Koza Hanın önündeki parkın sonundaki, bütün görkemiyle bizi karşılayan Ulu Camiye bu kez ziyaret.

20 kubbeli, 2 minareli, abanozdan yapılmış minberi, camlı orta kubbesi ve bu orta kubbenin tam altında bulunan mermer şadırvanın 16 köşeli havuzu, 3 saçaklı fıskiyesi, muhteşem taç kapısı, devasa boyutta hatları ile muhteşem Ulu Camii.. Adını hakkı ile veren Ulu Camii, Bursa’nın en heybetli eseridir. Bu muhteşem camide uhrevî bir ahenk ile yansıyan su sesinde secdeye varınca anlar insan, Yaradan’ının ne kadar yakınında, olduğunu.

Ulu Camiden çıkınca Tophane parkına doğru gidiyoruz. Serin çınarlar altında artık çay molası vermenin zamanı gelmiştir. Parkın girişinde Osman Bey’in türbesi ile oğlu Orhan Bey’in duvarları kalem işi türbelerini öncelikle ziyaret ediyoruz. Panoramik Bursa manzarasını, Bursa’nın tarihi evlerini demli çaylarımızı yudumlarken izliyoruz.

Sabrın acı meyvesi; hanedan türbelerinin bulunduğu, yeşillikler içinde huzur dolu Muradiye Camii son durağımız. İçinde Sultan II. Murat ve birçok şehzadenin, saraylı hanımın yattığı türbeler, devrin en güzel çinileri ile bezenmiş olup; 18 gün hükümdarlık yapmış, adına para bastırmış, taht kavgaları yüzünden Anadolu’yu terk edip, İtalya’da ölen Cem Sultan’ın türbesi de buradadır. Külliye için de Muradiye Medresesi, İmareti ve Hamamı yer alır. Tam karşı köşesinde ise XVII. Yüzyıl Osmanlı Evi Müzesi bulunur.

Muradiye yolu üzerinden Çekirge kaplıcalarına giderken, yol üzerinde Hamzabey Külliyesi, Atatürk Müzesi, Arkeoloji Müzesi; Çekirge caddesinde Mevlid şairi Süleyman Çelebi Türbesi, Karagöz Mezar Anıtı uğranması gereken yerler olduğunu bilmem hatırlatmama gerek var mı? Eski Kaplıca, Yeni Kaplıca, Kükürtlü Kaplıca, Termal suya sahip birçok modern otelle, Sultan I.Murat Külliyesinin bulunduğu Çekirge de güzel bir İskender kebabı yer, üzerine de demli çayınızı içersiniz. İsteyen kalıp kaplıcalardan istediği kadar faydalanabilir. Çünkü biz Bursa’nın 10 km. doğusundaki 700 yıllık bir Osmanlı köyünü ziyarete gidiyoruz.

Cumalıkızık; zamanın durduğu, tarihi dokusunun günümüze kadar bozulmadığı 700 yıllık bu vakıf köyü Osmanlı erken döneminin kırsal sivil mimarisinin eşsiz örneklerini bağrında taşımakta. Toprak, taşlı yolda saygıyla eğilip, kerpiç bir evin duvarını okşamaktan, cumbadan sokağa dökülen çocuğun sesini dinlemekten, ‘’işte şimdi içindeyim zamanın’’ demekten kendimi alamıyorum. Boş sokağın ortasında dimdik durmuş, sokak kapılarından birinin açılmasını, kapıdan tarihi giysileri içinde birilerinin çıkmasını beklerken,her seferinde yanımdaki turist grubunun patlayan flaşları ile kendime gelirim. Öyle ya grubu toparlamam İznik’e doğru yola çıkmam lazım.

M.Ö. 2500 yıllarında kurulan İznik, 1075 yılında ilk defa Selçuklular, daha sonra 2 Mart1331 de Orhan Gazi tarafından fethedilerek Osmanlı topraklarına katıldı. I. Konsil ve VII. Konsillerin burada yapılması nedeniyle; özellikle I. Konsilde ‘’Hz. İsa’nın Tanrının oğlu olduğu’’ tezi kabul edildiğinden, hırıstiyanlık alemi için çok önemli bir kent olmuş, art arda Haçlı Seferleri’nin yapılmasına neden olmuştur. Osmanlı idaresinde sanat, ticaret ve kültür merkezi olan İznik, geçirdiği bunca depreme karşın, Roma, Bizans ve Osmanlı döneminden kalan anıtsal yapıları ile tarihi kent dokusunu bütün canlılığı ile korumaktadır. Helenistik çağdan kalma ızgara planlı kentte, 1920 yılımdaki Yunan işgali, İznik’teki Türk eserlerinin büyük oranda tahrip olmasını neden olmuştur. Yemyeşil dokusu, gölü, zeytinlikleri, bağları ve bahçeleri ile Helenistik çağdan günümüze İznik Surları, Hypoge(yer altı mezarları) ve Ayasofya Müzesi belli başlı kalanlardır.

Adını yeşil çinili ve tuğlalı minaresinden alan Yeşil camii İznik’in sembolü olup, tek kubbeli camiiler arasında en görkemlisidir. Zengin mermer işçiliği mihrabında yansımakta, eşsiz minaresinin gövdesi yeşil, mavi renkli çinilerle zikzaglı mozaik tekniği ile bezenmiştir.

I.Murat tarafından annesi Nilüfer Hatun anısına inşa edilen Nilüfer Hatun İmareti, Osmanlı mimarisinde ters T planlı yapılmış ilk imarettir. Bugün müze olan imaretin içinde ve bahçesinde İznik ve çevresinden çıkan arkeolojik buluntular sergilenmekte olup, devrinin en güzel çini örnekleri de bu müzededir.

Zamanın şöyle bir dokunup geçtiği, tarihin, yeşilin, masmavi denizin, küme küme bembeyaz bulutların ılık bir güneşle kucaklaştığı Zeytinbağı (Trilye) ve Mudanya, gezimizin ikinci gününe sığdırdığımız şirin ilçelerimiz. Her ne kadar Mudanya yapılaşmadan nasibini Trilye’ye göre daha fazla almışsa da gene pek bozulmuş sayılmaz. Eski ilçe; sokaklarına şöyle bir dalınca hemen sizi içine çekecektir. Mudanya Mütareke Evi, kütüphane olarak hizmet veren Tahir Paşa konağı gidipte, görülmeden dönülmemesi gereken yerler. Trilye ise deniz kıyısından tepelere kadar uzanan zeytinliklerin eteklerinde, bir vadi içinde, tarihi evleri ile eşsiz bir atmosfere sahip. Zeytini, zeytinyağı, ve balığı ile ün yapan Trilye, Mudanya, İznik mega köylerden bıkıp, ‘’Ben unumu eledim’’ diyenlerin eleklerini asmak için en uygun cennet yurdumun köşelerinden...

Naçizane tavsiyemi umarım haddimi aşmak olarak kabul etmez, bir yere not alırsanız sevinirim.


www.ufukotesi.com - 11 / 2002  

ufuk@ufukotesi.com

Ufuk Ötesi Gazetesi'nde yayınlanan yazı, haber ve fotoğraflar kaynak gösterilerek iktibas edilebilir.