Aynada Görünen

 

Hüseyin Aynalı  

Osmanlı Sarayında 3 gün


Batı Karadeniz’de etrafı tepelerle çevrili, yarların ortasında kurulmuş, çam ağaçları içinde, her karış toprağı tarih, sanat ve estetik kokan şirin bir Anadolu şehri KASTAMONU. Karadeniz’e uzaklığı ise 135 km.

Batı Karadeniz’de etrafı tepelerle çevrili, yarların ortasında kurulmuş, çam ağaçları içinde, her karış toprağı tarih, sanat ve estetik kokan şirin bir Anadolu şehri Kastamonu. Karadeniz’e uzaklığı ise 135 km.
Bu şehre ilk kez 1987 yılında ticari bir iş nedeniyle gelmiştim. İşimi bitirip hemen döndüğümden 3-4 saat kalabilmiş, şehrin tarihi ve turistik yerlerini gezme fırsatım olmamıştı.
Aradan 15 yıl geçtikten sonra bu kez, Kastamonu Belediye Başkanlığının 23-25 Ağustos 2002 tarihleri arasında düzenlediği 6. Türk Dünyası Günleri etkinliklerine katılmak için bir grup arkadaşımızla Kastamonu’ya geldik. Grubumuz içinde TRT Türk Halk Müziği sanatçısı sayın İclal Akkaplan da vardı.
Uyuyarak geçirdiğim gecenin sonunda, 23 Ağustos sabahı otobüsümüz Kastamonu’ya vardığında; şehrin sakin, sessiz ve oksijen dolu havası “hoş geldiniz” der gibi bizi karşıladı.
Yapımına 1898 yılında başlanan ve 1915 yılında hizmete açılmış olan Osmanlı Sarayı’nın taş merdivenlerinden içeri süzüldüm ve 102 no’lu odaya yerleştim. Uzun yıllar Belediye binası olarak kullanılan yapı, birkaç yıl önce Kastamonu’lu bir iş adamı tarafından 30 yıllığına kiralanıp aslına uygun restore edilerek turizme hizmet verebilecek güzel bir otel haline getirilmiş. Adı da Osmanlı Sarayı Oteli konulmuş. Doğrusu isim binanın tarihi geçmişiyle özdeşleşmiş, adını bulan çocuklar gibi bu tarihi binada adını bulmuş.
23 Ağustos aynı zamanda Atatürk’ün Kastamonu’ya gelişleri Şapka ve Kıyafet İnkilabının 77. Yıl dönümü törenleri ile başladı. Günün ilerleyen saatlerinde katıldığımız Devlet Bakanı sayın Reşat Doğru’nun konuşmaları, Türk Dünyası kitap, giysi ve resim sergisi, Kırımlı ressam Ramiz Netovkin’nin resim sergisi ve gece Halk Konseri ilk günün diğer etkinlikleri idi.
İkinci gün şehrin bazı tarihi ve kültürel mekanlarını gezme fırsatımız oldu. Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakfına ait dokuma atölyesindeki dokuma ürünlerini ve bunlardan imal edilen ev eşyalarındaki sanatı ve estetiği zevkle gördük, inceledik. Kastamonu İl ve İlçelerinin düzenlediği bir sergiden Küre İlçesinde dokunan kök boya bir kilim satın aldım, şimdi evimin antresinde zevkle kullanıyorum.
Öğle yemeği sonrası Tosya İlçesi saz ekibi, mahalli sanatçıları ve TRT Türk Halk Müziği sanatçısı sayın İclal Akkaplan, Kastamonu Kalesini karşıdan gören Saat Kulesi Parkı’nda bize bir müzik ziyafeti verdiler. Saat Kulesi Parkı, şehre hakim bir tepenin üzerinde kurulmuş, Kale’yi tam cepheden görüyor. Bu parktan şehri panoromik olarak seyredebilmek mümkün, bende zevkle, doya doya, müzik eşliğinde seyrettim. Sanırım törenler nedeniyle kale’ye büyük bir Türk bayrağı asılmış, kale ve bayrak birbirlerini tamamlamışlar, sevgiyle kucaklaşan iki insan gibi.
İlerleyen saatlerde Türkmenistan Büyükelçisi Annaguli Nurmemmet’in konuşmasını ve sayın Namık Kemal Zeybek’in “Atatürk ve Avrasya” konulu konferansını dinledik. Sayın Büyükelçi’nin konuşmasından “gerçekçi olalım Türk Devletlerinin Devlet Başkanlarının zirvesi kültürel boyuttan öteye geçememiştir. Bizim kardeşler olarak iş yapmaktan ziyade siyasi hata yapmamamız önemli” cümleleri dikkatimi çekti.
Üçüncü günkü programımızda Pınarbaşı İlçesine gezi vardı. 2900 nüfusa sahip etrafı tepelerle çevrili, tepeleri sık çam ağaçlarının kapladığı şirin bir İlçe Pınarbaşı. İlçe’nin ortasında ahşabın cömertçe kullanıldığı küçük bir park, taban dışında her şey ahşap. Parkta dedelerimizin, ninelerimizin kullandığı çömlekten eleğe, güvece, tavaya, sofraya, yabaya, dirgene, boyunduruğa kadar bize geçmişimizi hatırlatan ev ve iş eşyaları sergilenmiş. Pınarbaşı’nın tabii güzelliklerinden biri Ilıca Şelalesi, Şelaleyi görme fırsatını yakaladık. Şelale başında öğle menümüz mantarlı ekmek ve ayrandı.
Gezi dönüşü gazeteci – yazar sayın Kemal Çapraz’ın “Türk Dünyası” konulu slayt gösterisi, bize 300 milyonluk Türk Dünyasında duygu yüklü bir yolculuk yaptırdı.
Aydınlar Ocağı Genel Başkanı sayın Prof. Dr. Mustafa Erkal “Avrupa Birliği Sürecinde Türkiye” konulu konferansında, asıl meselenin Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne “Ulus Devlet kimliğini muhafaza ederek girmesi” olduğunu üstüne basa basa vurguladı.
Bu tarih yüklü şehrin sokaklarında dolaşırken, adım başı geleneksel Türk evi ve yakın dönem Osmanlı mimarisi örneklerini görmeniz mümkün her eser kendi lisanı ile size geçmişten bir şeyler anlatıyor sanki. Bu anlatım duyulmuş olsa gerek, şehir kentsel sit alanına alınmış.
Kastamonu’da Küre Dağları, Ilgarini Mağarası, Valla Kanyonu, Ilgaz Dağı, Kaya Mezarları ile bunlar dışında daha çok gezilip görülecek doğal, tarihi ve kültürel yer ve eserler var. Ancak bu üç günlük kısa ziyaretimizde, tabiatıyla bunların hepsini gezip görme fırsatımız olmadı. Bilmeden Nasrullah’tan da suyu içtiğime göre, yolumun daha çok Kastamonu’ya düşeceğini, bir şeylerin beni bu şehre tekrar tekrar çekeceğini hissedebiliyorum.
Biz tekrar tekrar Kastamonu’ya ve Osmanlı Sarayı’na geleceğimizi hissede duralım; bazıları yıllardır üst üste işledikleri hataları neticesi, bir daha Ankara’ya ve Meclise gelemeyeceklerini, üç günlük daha siyasi ömürleri kalmış olabileceğini, derinden hissetmiş olmalılar ki; kendilerini sıtma tutar gibi “3 Kasım Sendromu” tutmuş gözüküyor.
Ne diyelim... Bir açıdan bakarsan ekme-biçme dünyası... bir başka açıdan bakarsan her şeyin hayırlısı... Daha farklı bir açıdan güçler savaşı... Bir de dördüncü açıdan bakarsan denge siyaseti...
Peki hangisi doğru? Doğruyu görebilmeniz, sanırım hangi açıdan veya açılardan bakabildiğinize bağlı. Değil mi arkadaşlar?










www.ufukotesi.com - 10 / 2002  

ufuk@ufukotesi.com

Ufuk Ötesi Gazetesi'nde yayınlanan yazı, haber ve fotoğraflar kaynak gösterilerek iktibas edilebilir.