Gerçek

 

Özdemir Özsoy  

Yazmaya Korkuyorum


Yazının başlığına bakıp “ eyvah bu da korkmaya başladıysa yandık! “ diyenleri duyar gibiyim. “Dur bakalım, neden korktuğunu hele bir açıklasın” diyerek daha temkinli davrananlar da bulunur. Bir de tebessüm edenler vardır. Bunlar gerçekten yaman kişilerdir.

Yazının başlığına bakıp “ eyvah bu da korkmaya başladıysa yandık! “ diyenleri duyar gibiyim. “Dur bakalım, neden korktuğunu hele bir açıklasın” diyerek daha temkinli davrananlar da bulunur. Bir de tebessüm edenler vardır. Bunlar gerçekten yaman kişilerdir. Öyle hemen, bir çırpıda yargıya varmazlar. O piyasa malı, hazır yargılara hiç yüz vermezler. Olayın arkasını, fikirlerin altında yatan gerçekleri mutlaka araştırırlar. Kalıplaşmış, moda haline gelmiş sözleri sırf entel görünmek için uluorta söyleyip gülünç olmak istemezler, hoşa gitmek için ya da bilgisizlik yüzünden bir çok kişi yanlışları benimsemek yoluna sapsa bile onlar doğru olandan ayrılmazlar. İşte böyle gerçek aydınlar bilirler ki söylediklerimiz bazen söyleyemediklerimizin de ifadesidir.
Evet bizim temsil ettiğimiz kuşak bir ömür boyunca “büyüklerimiz her şeyin doğrusunu bilirler” diye gelmiştir. Bu büyükler “büyük düşünürler” olsalar mesele kalmaz. Hasbelkader belli yerlere gelmiş, daha doğrusu getirilmiş kişilerdir ki onların dediği dediktir. Onların ağızdan dolma bilgilerinin dışında hiçbir hakikat yoktur.(!)
Niçin, yazmaya korkuyoruz? Öyle birileri okur da kızar filan diye değil... Kızarlarsa kendi ayıpları olur. Gerçeklerin açıklanması korkusunu şuur altında saklayan “kuralcıların” ya da “kıraldan ziyade kıralcıların” ayıbı.
Bizim korktuğumuz şey yanlış anlamaya şartlanmış ve bu sebeple yüzeyde kalıp işin derinine inmeyerek hem kendine, hem yakınlarına yazık eden kişilerin bu yazıları okuyup da çok ters değerlendirmeler yapmasıdır.
Onun için bazen acaba yazsam mı diye düşündüğümüz bir çok konu olmuştur. Sevgili okuyucularımız “yahu, adamın çektiği ıstıraba bak, sıkıntı içinde, baskı altında “ diye üzülmesinler. “Mihneti zevk etmededir kendine alemde hüner.” Denilmiş. Ülkücü adamın çilesi zevktir. O, anlaşılmamanın daha da kötüsü yanlış anlaşılarak kendi adına yanlış işler yapılmasının acısını çok defa yaşayacaktır.
Yeni değil, neredeyse sekiz yıl önce, özel bir danışma toplantısında “Galata bankerlerinin misyonu neydi?” sorusunu ortaya attığımda kimilerinin canının sıkıldığını ve yüzlerinin asıldığını fark etmiştim. Hiç yadırgamadım. Zira orada sanayi kuruluşu olduğu halde kârının büyük bölümünü hazine bonolarından sağlayan holdinglerin temsilcileri vardı. Açıklamak gerekirse parasını yatırımlara harcamak yerine yüksek faizli bonolar almaya sarf eden şirketlerin üst yöneticileri yada patronlarıydı bunlar. Böyle tatsız (!) konulardan hiç hoşlanmıyorlardı. Ancak içlerinde bu gidişin ülke yararına olmadığını, zorunluluktan bu yola saptıklarını itiraf eden dürüst adamlar da vardı.
Asıl üzücü olan bazı milliyetçi kurumlarda sözcülük yapan arkadaşlarımızın bu konudaki tavırlarıydı. Devletin dolaylı soyulmasına, milletin parasının haksız olarak belirli çevrelere aktarılmasına yol açan bu ekonomik sistemin eleştirilmesinden korkar gibiydiler. Neden? Çünkü genellikle bu ekonomik yapının karşısında olanlar. Sol görüşlü kişilerdi.


www.ufukotesi.com - 09 / 2002  

ufuk@ufukotesi.com

Ufuk Ötesi Gazetesi'nde yayınlanan yazı, haber ve fotoğraflar kaynak gösterilerek iktibas edilebilir.