Gezi

 

Banu Erkmen  

Ege


Ege rotası Denize, Kuma, Güneşe doğru bir rota vardır hep yaz hayallerinde. Arkada bırakılan tüm yıl ve hatta tüm hayat denizle kumun birleştiği çizgide bir öğleden sonra uykusunda unutulmak istenir, birkaç günlüğüne de olsa..

Gece uzak coğrafyalardan gelen ılık rüzgârlar eserken, kıyılara vuran dalgaların seslerini dinlerken, ufka dalan gözler, suya dalmış aya bakarken içimizin yenilenmesini arzu ederiz. Bambaşka bir dünya gelir Ege dünyası metropol çalışanlarına. Yıllık izinle, aylık ödemeler ayarlanır ve bir yerlerden geziye başlanır. Gezginlerin tatillerinde şehirler kasabalar ucuca eklenir. Ve bunlardan biri Kuşadası’nda başlar.
Artık eski cazibesinin kalmadığı söylense de aslında orada hala insanı çeken bir şeyler var. Tarihin en önemli liman kentlerinden biri alüvyonlarla dolan toprakların gerisinde denizin biraz uzağında da kalmış olsa Ege’nin kanımızı kaynatan havasına iyi bir başlangıçtır. İzmir, Seferihisar, Gümüldür, Kuşadası.... Kuşadası bugün büyük otellerin perdelediği denizi ile ilk durak olmak için uygun bir başlangıç. Yazlık sitelerle çapı gitgide büyüse de, şehrin içinin cıvıltısı biraz kendini affettiriyor. Yıllar önce ki yeşil tepelerden mavi sulara olan uzantıyı görmek isteyenlerin biraz daha yol yapıp Güzelçamlı’ daki Milli parka gitmeleri gerekiyor. Denizin ve güneşin en çok parladığı yer çünkü burası. Sanki ufakta olsa bir bölgeyi insan elinden koruduğu için tanrıya şükretmek istercesine! Ne kadar kötü bir şey söylemek istemesem de eski cazibeli yılları çok gerilerde kalmış orta yaşın üstünde ki bir kadın gibi Kuşadası. Bu bölge de modası geçmeyecek tek bir yer varsa o da Efes’tir kuşkusuz.
Antik dünyanın 250.000 nüfuslu en zengin liman kenti bugün hala yılda yüzbinleri çok uzak ülkelerden kendine çekiyor. Anadolu’daki en meşhur en görsel tarihe sahip antik kent, bugün %10’u ayakta olsa da eski zengin günlerinin anısıyla, biraz snobca başını halen dimdik tutuyor. Dev tiyatrosunu bugün bile Jose Coreros’tan Fazıl Say’a kadar dünya starlarına açıyor.
Eski dünyanın en görkemli tapınağı Artemission’dan bugüne İngiliz Çukuru denen bataklıkta tek bir sütunun kaldığına inanmak zor. Biraz arkasında bütün zarafeti ve inceliği ile bir Selçuklu sanatı olan İsa Bey Camii’nin namaz saatleri dışında açık olduğu zamanı yakalamak zor. Bir başka efsane ise yine Efes yolunda 7 Uyurlar Mağarası. İnançları uğruna kaçıp, bir mağaraya saklanıp yüzlerce yıl uyuyan 7 kardeşin öyküsü de burada. Selçuk’ta antik kentin şaşası ile başlayan gün kaçış öykülerini takip ederken bitiyor. Gün batımı için merkezden 10 km. tırmanılarak çıkılan Şirince köyü güzel sakin bir final noktası.
Ertesi gün 3 saatlik bir yolculuk sonrası Pamukkale’ye varıyoruz. Yerin altında saklanan suların boyadığı beyaz Cennet’e.. Pamukkale de Hierapolis tarihin en eski şifa yurtlarından bir tanesi. Bir Apollon tapınağı,bir antik tiyatro, zehirli gaz mağarası ve köye kadar dalga dalga inen beyaz teraslar. Yeraltından çıkan termal sular bugün bile Pamukkale’yi bir kür merkezi yapıyor. Sıcak sulardan başka yerin altındaki kayalardan sızan zehirli gazlar var. En eski hilelerden birine alet olmuş bu gazlar. Mağaranın içine giren canlıların sağ çıkması mümkün olmamasına rağmen, bunu bilen Tapınak rahipleri nefeslerini tutarak içeride bir süre kalıp çıkınca mucize yarattıklarına halkı inandırırlarmış. Bu mağara günümüzde Apollon tapınağının kalıntılarının biraz arkasında.
Efsaneye göre; Zeus gözüne kestirdiği güzel prenses Leda’yı kuğu şekline girerek gölde yıkanırken kandırıyor. Ve Leda’nın 2 kuğu yumurtası oluyor. Yumurtalar kırılınca içinden Zeus’un ikiz çocukları Bakire Av Tanrıçası, Ayın tanrısal sureti Artemis ile Sporun ve Güreşin tanrısı yakışıklı Apollon doğuyor. Ve Anadolu’nun en sevilen tanrıları oluyorlar.
Hierapolis mimari olarak Efes kadar ayakta olmasa da Anadolu’nun en büyük Nekropol’üne sahip. Burada Anadolu’nun tüm gömü şekillerini bulmak mümkün. Nekropol kelime olarak ölüler şehri anlamına geliyor. Taş lahitlerden ev şeklinde aile mezarlarına, büyük küplerden tümülüslere kadar pek çok türü içinde barındırıyor. Hierapolis ise şifa yurdu olması nedeniyle Kutsal Şehir anlamına geliyor. Şehrin bitiminde ise bugün yeni sulama sistemi ile yeniden beyazlatılmaya çalışılan travertenler yer alıyor. Bilinçsizce traventenlerin tepesine dikilen oteller çok büyük zararlar vermiş beyaz cennete....Oteller yıkıldıktan sonra yapılan yeni çalışmalarla eski günlerine döndürülmeye çalışılıyor.
Ertesi gün Bodrum’a doğru yola çıkıyoruz. Suyun olmadığı ve bu yüzden günümüze kadar yerleşimin yapılmadığı, bugün ise tatil ve eğlencenin merkezi olması nedeniyle tarihinin altın sayfasını yaşayan kent bu kadar hor kullanılmasına bakarsak, bu altın sayfa pek uzun sürmeyecek anlaşılan. Yinede dünyanın 7 harikasından biri Halikarnossos Mouselom’u buradaymış. Günümüzde hiçbir izi olmasa da Pers Satrabı Halikarnossos için karısının yaptırdığı mezar anıtının hatırası hala devam ediyor. İsmi bugün barlar sokağının ve gece hayatının biraz gerisinde kalsa da ! Bir gezgin için fazla anlam taşımasa da! Mesafe nedeniyle iyi bir konaklama noktasıdır sadece. Ertesi gün mutlaka Gökova’dan bir tekne turu yapılmalı ve gezinin ilk, en güzel yüzme molası için Ege’nin sularına kendini bırakmalı insan. Gelibolu yarımadası, Sedir Adası etrafında yapılan yaklaşık 4,5 saatlik tekne turunda sadece siz,deniz,yeşil,ve teknenin tıkırtısı baş başa kalacaksınız.
Karaya vardığınızda ise Marmaris’e kadar 3 saatlik bir yol sizi bekliyor. Marmaris Bodrum’a göre biraz daha elit, temiz ve düzenli. Tüm dünyada sadece burada yetişen Günlük ağaçları sarmalamış denize uzanan vadiyi. Burdan ayrılan yolla Datça burnuna kadar gitmek mümkün. Tarihten daha çok doğa kucak açıyor burada size. Okaliptüs ağaçları, günlükler ve onlarca çeşit ağaç arasında yol boyunca sizi selamlayan pembe zakkum öbekleri dört bir yanınızı sarıyor. Ruhunuzu dinlendiren ve yenileyen bir hışırtı senfonisi mutluluğun o kadar da zor olmadığını hatırlatacak size... Konaklama için Armutalan, alışveriş içinse Marmaris’in merkezi uygun. Genelde İngiliz ve Hollandalı turistlerin mekanı burası.
Ve Ege rotasında son nokta Fethiye. Tüm dinginliği ile Ölüdeniz kucaklıyor sizleri. Akşam saatlerinde sessizleşen koy belki Türkiye’deki en muhteşem deniz noktası. Denize sokulmuş uzun ince kumsalda zaman duruyor, dünyada kendinizi tek başınıza hissetiriyor, tertemiz deniz büyülenmişcesine kendine çekiyor. Fethiye’nin içi klasik bir sahil kasabası iken Ölüdeniz benzersiz güzellikleri barındırıyor içinde. Yamaç paraşütü yaparken bir kartal gibi denizin üstünde süzülebilirsiniz, yada dalış yaparak suyun üstü kadar suyun altındaki hazineleri de keşfedebilirsiniz. Ölüdenizin üst tarafı Hisarönü. Akça çamların arasında olması nedeniyle konaklamak için en serin bölge. Ayrıca burada her standartta otel ya da motel de bulmak mümkün. Hisarönü’nden düzenlenen at turları ile mutlaka Kayaköyü ziyaret etmak lazım.
Ege; Ege’nin antik suları ve kentleri misafir etti bizi. Ege’ye minnet duyguları ile dolu 6 gece süren gezimizi bitirdik. Buralar da yaşamasak ta, buralar da doğmasak da bizden o kadar çek şeyler var ki burada.......
Ege; seni sevgiyle arkamızda bıraktık...........................


www.ufukotesi.com - 08 / 2002  

ufuk@ufukotesi.com

Ufuk Ötesi Gazetesi'nde yayınlanan yazı, haber ve fotoğraflar kaynak gösterilerek iktibas edilebilir.