Takımımızın Dünya Kupasında üçüncü olması Milletimizin, Türk Dünyasının hayallerini ateşlemiştir. Milli Takımımızın kıymetli hocası Şenol Güneş’in ; “Geleceği yazıyoruz!” şeklindeki beyanı, bu bakımdan çok yerinde bir tesbittir. Millilerimiz, bırakınız gerçekleri, hayallerimizi, en son yöntemlerle rüyalarımızın bile boğulmaya çalışıldığı bu zor günlerimizde milletimize büyük bir mutluluk yaşattılar ama ondan daha da önemli bir şeyi hatırlattılar; Bir milletin evlatları, büyük hayaller
kurabiliyorsa “geleceği yazıyorlar” demektir. Tabii hayal kuramaz hale de gelmişlerse o millet tarihten silinmiş demektir.
Milletimiz, tarih sahnesindeki en eski ve köklü medeniyete sahip milletlerin başında gelmektedir. Sadece üç kıtada değil, dünyanın her yerinde iz
bırakmış ve bırakmaya da devam etmektedir. Bu gerçek, uzun yıllar günlük sıkıntılar yüzünden tarafımızdan unutulmuş ve aşağılık duygusuna kapılmış içimizdeki maksatlı zavallılarca bize unutturulmaya çalışılmıştır. Milli takımımızın başarısı, yıllarca içimizde küllenen bir korun yeniden alevlenmesine vesile olmuştur. Bizim şuursuzca kapıldığımız, ama daha çok bizim şuuraltımıza derinden şırınga edilen “Bizden adam olmaz!” safsatasının yıkılmasını sağlamış, bununla da kalmayarak, yeniden bütün ezilen milletlere öncülük ederek “Neden olmasın! Neden büyük milletlere, devletlere yaraşır başarılara imza atmayalım?” düşüncesini yerleştirmiştir.
“KAZANDIKÇA GÜÇLENİYORSUNUZ”
Televizyonda, takımımız çeyrek finale çıktığında yapılan bir söyleşi izledim; Bir Japon televizyonunun muhabiri çeyrek finale yükselmemiz hakkında şöyle
diyordu: “Sizin kendinize has özelliğiniz: Kazandıkça güçleniyorsunuz!” Bu söz beni çok düşündürdü. Gücünü haklılığından alan büyük davaların, ideallerin sahibi
ve dünyaya adalet dağıtan bir nizamın kurucusu olmuş bir milletin evladı olarak bu yargı beni mutlu etti, gururlandım. Milletimin her alanda çalıştıkça kazanacağının, kazandıkça da güçleneceğini düşündüm. Güçlendikçe büyüklüğünün ve haklılığının kabul edileceğini, medeniyetimizin dünyaya yayılacağını, bugünün dünyasındaki, gücünü kuvvetten alan kahpe küresel kraliyet düzeninin yıkılacağını ve dünyadaki herkesin, bütün milletlerin çalıştığı oranda kazanabileceği, başkalarının sırtından değil, kendi emeğiyle yaşayan mutlu insanların yaşadığı güzel bir dünyayı hayal ettim.
Senegal galibiyetinden sonra basınımızda yazılanlara, söylenenlere bakıyorum, herkes futbolun bir takım oyunu olduğunu, takım oyununda herkesin görevini
mükemmel yapması halinde mutlaka başarılı olunacağını söylüyor. Hasta bir yönetici olduğu halde, fırsattan istifade, değişik takımlardan geldikleri halde
oyuncuların bugün oynadıkları takım oyununa dikkat çeken başbakanımızın, partileri, kurumları, milletimizi takım oyununa çağırdığını görüyorum. Keşke söylenen olsa; Keşke insanlarımız farklı görüşlere, parti kimliklerine, mezheplere mensup olmalarına rağmen bir ve beraberlik içinde geleceğe yürüyebilseler. Düşmanlarımızın milyarlarca dolar harcayarak engellemek istedikleri şey de zaten budur:
Bölünme ve parçalanmayı hızlandırmak, birlik emaresi görüldüğünde yok etmek! Dostlarımız ise.. Keşke karizması yok denilen Şenol Güneş’in verdiği
taktikleri, yaptığı oyuncu değişikliklerini Türkiye de yapabilse. Kenarda bekleyen diğer iyi oyuncularını devreye sokabilse. Bu basireti gösterebilse. Hangi
takımda olursa olsun birbirine kenetlenmiş bir Türkiye ve Türk Dünyası neleri başarmaz ki? Dünyanın neresinde yaşarlarsa yaşasınlar bu son galibiyete çılgınca
sevinen Türkler, Türk Devlet ve Toplulukları, bundan böyle takım oyununu iyi oynadığımız, gerektiğinde birbirimize iyi pas verebildiğimiz, yardımcı olduğumuz
zaman hangi başarılara imza atılabileceğini gördük.
“TÜRKLER GELİYOR”
Bu günlerde tekrarlanan bir başka cümle de şu: “Türkler geliyor”. Bu cümle sadece bir reklam cümlesi olmaktan çıkmıştır. Allah’ın yardımı, milletimizin duaları, insanımızın üstün gayreti ile “Türkler geliyor!” cümlesi doğrulanmaya başlamıştır. Dünya, artık her alanda Türklerin başarılarına alışmak durumundadır. Bu başarılar sadece bizim hayrımıza değil, dünyanın da menfaatine uygun olacaktır. Dost
düşman, sevse de sevmese de, bir kaşık suda boğulmak istenen binlerce yıllık tecrübeyi, dünyanın mutluluğu için kurulmuş en büyük kuruma ve büyük bir medeniyete sahip olmuş bir milletin silkinip uyanışına şahit olacaktır.
Kendimize olan güvenimizi yeniden kazanmaya başladık. Olabildiğince halkından uzak aydınların, ekmek yediği kabı pisleyen zavallıların elindeki basının yönlendirmeleri boşa çıktı; Üstelik zaferimizin tartışılmaz olması için vaktimizi kıymetlendirmek ve çok çalışmak zorundayız. Güney Kore gibi tartışılır
zaferler kazanmak bize yetmez, zaten yakışmaz da. Dünyanın büyük takımlarını yenerek karşımıza çıkmış olan Müslüman Senegal karşısında canımızı dişimize
takarak oynadığımız gayretli takım oyununu, sürekli olarak oynamak durumundayız. Her alanda, sağcı-solcu .. hepimiz, birbirimize sımsıkı bağlanıp, gerektiğinde takım oyunu oynayarak, Kaşgar’dan Amerika’ya herkesi
sevince boğan buna benzer galibiyet haberlerini verebilirsek, biz de dünyanın önde gelen takımları arasında yerimizi alırız. Bundan asla şüphem yoktur. Asıl üzerinde durulması gereken nokta şudur; Milletimizin bir kurumunun, bir takımının başarısına diğerlerinin sadece sevinmesi yerine, Türk Dünyası dediğimiz muazzam kütlenin her parçasının, her ferdinin çok çalışması lazımdır.
YÜKSELEN AYYILDIZ
Televizyonlarda Avustralya’dan Amerika’ya, Almanya’dan, Hollanda’dan, İngiltere’den sevinç gözyaşları ve yükselen ay yıldızlar gösteriliyordu. Afganistan’daki Türk Birliğimizin kıvancını zevkle seyrediyordum. Galibiyetin ardından gelen bir telefonla sarsıldım, başım göğe erdi desem yeridir.
Taşkent’ten, Özbekistan’dan bir şair dostum arıyordu. Milletimizin şahsında beni kutlayan, kıvancımızı paylaşan sesi o kadar heyecanlıydı ki titriyordu sanki. Milletimizin böyle başarılara ne kadar susamış olduğunu bir kere daha hissettim. Ona, çok daha büyük başarılara imza atacak kadar büyük olduğumuzu
söylerken ağlıyordum.. Bu telefon ve Kaşgar’dan Amerika’ya seyrettiğim bu sevinç patlamaları, bana Kurtdereli Mehmet Pehlivan’ı hatırlatmıştı. O “ Ben
güreşirken arkamdaki Türk Milletini düşünürüm” demişti. Görülüyor ki bundan böyle Türk Gençleri her alandaki zorlu güreşlerini yaparken bütün Türk
Dünyasının arkalarında olduğunu düşünmek ve ona göre güreşmek zorundadır.
Bu vesileyle başarısıyla yediden yetmişe, bizi yeniden sımsıkı kenetleyen milli takımımızın bir eksikliğine dikkatinizi çekmek istiyorum. Maçtan sonra seyircileri
Japon Selamıyla selamlayan Milli Takımımız, Senegalli oyuncuların ellerinden tutup onlarla birlikte seyircileri selamlayabilse idi galibiyetlerini çok daha anlamlı hhale getirebileceklerdi. Bu aynı zamanda bütün İslam Dünyasına gönderilebilecek en anlamlı selam olurdu diye düşünüyorum. Basınımıza da bir sözüm var: Sonuçta bir oyun olan futboldaki bu zaferi, bir büyük gazetemiz, tuhaf ve bana göre maksatlı bir başlıkla (Senegal'in hakkından İ.Mansız geldi) vermiştir. Herhalde Türkiye'de Türkçe'yi bilmeyen ve söylediği sözün ne anlama geldiğini bilmeyen gazete yazı işleri müdürleri kol geziyor. Bu tür cehaletler, milletimizin hoşuna gitmez ve tepkisi çok ağır olur. Bir kısım yazarların, oyuncularımızdan namaza
gittikleri için hesap sormaya kalkışması ayrı bir edepsizlik, Müslüman mahallesinde salyangoz satmaktır. Milletimiz unutkanlık zaafından kurtulup bu
çokyüzlüleri affetmemelidir.
KIZILELMA
Milli Takımımız bir "Kızıl Elma Hikayesi" ni gerçekleştirdi. Kızıl Elma, bildiğiniz gibi ulaşılması güç bir hedeftir. Yaklaşıldıkça uzaklaşır. "Güneş Bayrağımız, Gök Çadırımızdır!" Hayal kurma yeteneğimizi, biraz da yöneticilerimizin milletimize
dirayetle gösterdiği Kızıl Elma hedefine borçlu olduğumuzu düşünüyorum. Şenol Güneş ve çocuklarımız, milletimize Kızıl Elma'yı işaret etmiştir. Onlar, üzerimizdeki tonlarca ağırlıktan bizi kurtardılar, çelik gibi gerilmiş sinirlerimizi boşalttılar ve bize yeni ufuklar gösterdiler. Türkiye'nin ve Türk Dünyasının köylerine kadar gidip oralarda hayallerimizin ve rüyalarımızın araştırmasını
yapanların çabalarını çöpe attılar. Hayallerimizi ateşledikleri için onları kutluyorum.
Hayallerimizin yok olduğunu, rüya göremez hale geldiğimizi ülkelerine rapor edenleri hayal kırıklığına uğratmanın zamanı geldi. Davranalım; Hayallerimizi ölçmek bir yana, gerçekleştirdiğimiz başarıları yazmaya derman bulamasınlar. Ülkemizi ve Türk Dünyasını içinde bulunduğu karabasandan kurtaralım. Kendi geleceğimizi, kendi kararımızla yeniden inşa edelim. Darmadağınık olmuş gücümüzü birleştirelim. Sun'i bölünmelere son verelim. Eleştirilerimizde ölçülü olalım. Birbirimize ve kendimize saygı duyalım. Kendimize güvenelim.
Ekonomimizi düzlüğe çıkaralım. Kültürümüzü ve sanatımızı tamir edelim. Gelenekten geleceğe öyle bir sentez kuralım ki kaybettiğimiz nesilleri de
kazanalım. Milletimizin dünya üzerindeki varlığının ve mirasının bilincine varalım. Geçmiş zenginliklerimizi tesbit edelim. Gelecek başarılar için kendimize
güvenerek çok çalışalım. Çalışmadan kazanmaya ve yükselmeye son verelim. Herkesi layık olduğu yere oturtalım. Unuttuğumuz görgülerimizi, güzel adet ve
geleneklerimizi yaşayalım. Ahlakımızı doğrultalım. Eğitimimizi, sağlığımızı, meselelerimizi hale, yola koyalım. Türkiyemizi ve Türk Dünyasını baştan başa
ağaçlandıralım. Boş arazilerimizi kullanmadığımız madenlerimizi değerlendirelim. Altınımıza, borumuza, petrolümüze sahip çıkalım. Yayınlanan kitaplar bir
milyondan az baskı yapmasın. Kişi başına yılda elli-yüz kitap basılsın. Kütüphanelerimiz okuyucuyla dolsun. İşe gidenler, tatilcilerimiz daima bilgiye
koşsunlar, okusunlar. Laboratuvarlarımız araştırmacılarla dolsun. Bilime ayırdığımız para artsın. Bilim adamlarımız sadece bilim üretmekle uğraşsınlar, örtülerle değil. Sanatçılarımız Türk Milletinin hazinelerini işlemekle meşgul olsunlar, sadece zaaflarımızı işlemekten vazgeçip meziyetlerimizle oynasınlar. Klasik eserler oluştursunlar. Türk Müziği dünya listelerini alt üst etsin. Sinemacılarımız dünyada gişe rekorları kıran filmler çeksin. Siyaset uğruna açık yaralar kanatılıp düşmana koz verilmesin. Aksine, "Kanayan yaraları nasıl sarabiliriz, bir ve beraber olduğumuz noktaları, güzel özelliklerimizi nasıl artırabiliriz?" sorusuna cevap arasınlar. Bir avuç seçmenle, akrabalarla,
eş-dostla uğraşacaklarına Türk Dünyasıyla uğraşsınlar. Türkiye'de ve Türk Dünyasında sigara, alkol ve uyuşturucudan hasta düşmüş, zayıflamış, milyonlarcası sakat kalmış, akıl ve ruh hastası olmuş insanlarımıza bu ölümcül alışkanlıkları bıraktıralım. Şenol Güneş, Hakan Şükür, Ümit Davala, İlhan Mansız..adlarını verdiğimiz mekanlarda spor yaptıralım. Onları ruhen ve
bedenen güçlendirelim. Modacılar, yanı beli, göbeği açık elbiselerle genç kızların böbreklerini ve kadınlıklarını yok etmekten korksun, insan sağlığına en uygun, en kullanışlı ve estetik giysilerin modasını üretsinler. Dünyanın yılın modası ilan ettiği kırmızıyı, Türk Bayrakları süslesin. (Güney Kore de Turani kavimlerden, onlar da kırmızıya tutkun ve kupanın dört takımından ikisi aynı soydan! Bu bana
tesadüf gibi gelmiyor.) Kırmızı beyaz süslü şapkalar, göynekler (t-şhirt) hep moda olsun. Mimarlarımız eski Türk Mimarisinden esinlendikleri, Milletimizin huzur içinde oturup çalışabileceği mekanlar üretsin. Şehircilerimiz kişileri değil toplumu kucaklayan şehircilik anlayışıyla ferah yerleşim yerleri oluştursun. Oralarda hiç bir vatandaş sosyal güvenliksiz kalmasın. İşsize iş, aşsıza aş sağlansın. Artık sadece Türkiye ekonomisini düzlüğe çıkarmaktan değil, Türk Devlet ve Toplulukları ekonomik ve siyasi birliğini kurmaktan söz edelim. Bunlara dudak kıvıran, hesap sormaya kalkanları tanıyalım. En korkunç gerçeklerin bile derinliğini bilerek hayallerimizi gerçekleştirmeye devam edelim. Güç oyunu bozar; Güçlü olursak bütün oyunları bozarız. "Göç vara vara düzülür" ata sözümüzü hatırlayıp göçümüzü düzeltmek için hiç de geç olmadığını görelim.
AVRUPA BİZİ BEKLİYOR
Moğolistan'dan batıya en son göç, yirmi yıl önce olmuş. Sürekli batıya göç ediyoruz. İstanbul'da sıkışan on beş milyon insanımız batıya göçmeye
hazırdır. Gittikçe ıssızlaşan Avrupa toprakları, bizi bekliyor. Dünyanın en zeki milleti olarak, dünyadaki tabiat dengesizliklerini yok edecek yeni buluşlar
yapalım. Uzayda bizim tarafımızdan keşfedilmeyi bekleyen galaksiler, gidilmedik yıldızlar var! Kaybolan insani değerlerimizi öğrenip dünyaya da öğretelim.
Çalıştıkça başaracağız, kazandıkça güçleneceğiz. Türk Milleti, Küresel imparatorluğun pençesinde adaletsizlikten kıvranan dünyanın yaralarını
sarabilecek güçtedir. Kendi kendimize yardım edeceğiz, yaralarımızı saracağız. Daha doğrusu, bizi en çok kendi gayret ve çalışmalarımız yükseltecektir.
Kafamızı ve ruhumuzu bulanıklıktan kurtaralım. Kavramlarımızı yerli yerine oturtalım. Dilimize sahip çıkıp onu zenginleştirelim. Türk Milletini, iyi
eğitilmiş, okuyan, yazan, oturup kalkmasını, eğlenmesini, dinlemesini, güzel söz söylemesini, kendisine, birbirine ve başkalarına saygı duymasını,
eleştirmesini ve sağlıklı tepki göstermesini bilen, sağlıklı, seçkin bir topluluk haline getirelim. Kendimizi keşfedelim. Sonra dünya bizim tarafımızdan
keşfedilmeyi bekliyor. Coğrafya, Arkeoloji.. Dernekleri, sanat akademileri, enstitüleri kuralım. Güzelliklerimizi ve zaaflarımızı başkalarından önce
keşfedelim. Milletimiz, Doğudan Batıya, bizim gözümüzden kaçırılmış Türk Varlığını; Doğu Türkistan, Afganistan, Sibirya, Hazar Devleti bakiyeleri,
Etrüksler, Kızılderililer.. Türk Milleti, kendi tarihi derinliğini öğrenmek ve bilimde, sanatta, kültürde üstün başarılarla geleceğe kulaç atmak zorundadır.
GELECEĞİ YAZMAYA BAŞLADIK. Gerçeklerin kahredici derinliğini göz ardı etmeden hayallerimizi ateşleyebilirsek, istersek istediklerimiz gerçek olacaktır. Unutmayalım ki hayal etmek, başarmanın yarısıdır.
Bu dönüm noktası Türk Dünyasına kutlu olsun!
|